top of page

SİZ ÖLDÜLER SANIRSINIZ AMA ŞEHİTLER ÖLMEZ... MİŞ.


Dün bir taksiye bindim. Takside Erdoğan'ın Yozgat Sorgun'da yaptığı konuşma açıktı. Yol yaklaşık 15 dakika sürdü. Bu 15 dakikada konuşmayı dinledikçe üzüldüm, endişelendim...

Giriş:

Konuşmaya şehitler ile başladı. Bizden 300 şehit varmış, karşı tarafın kaybı bunun 10 misliymiş... Kalabalıktan bir alkış...

Gelişme:

Şehitler ölmezmiş. Biz onları ölü zannedermişiz oysa onlar ölü değilmiş. Kur'an' dan bu bölümü bir tanesi Arapça olmak üzere 2 kere dile getirdi. Kalabalıktan bir alkış daha.

Sonra elbette Fettullah'a salladı. Paralelcilerin asker, istihbarat ve emniyet birimlerine yerleştirdikleri elemanları bazı bilgileri gizlediği için şehit ve kayıp sayımız artıyormuş... Kalabalıktan yuhalama.

Sonuç:

Yozgat'a yapılan hizmetler ve açılışlar.

Bunların çoğunu söylerken öyle öfkeliydi, öyle bağırınıyordu ki...

Aklıma Sun Tzu'nun Savaş Sanatı kitabındaki bir bölüm geldi. Şöyle der o bölümde:

"Savaşta usta asker sinirlenmeyen askerdir. Zaferde usta asker korkusuz askerdir. Bu nedenle akıllı olan savaşı önceden kazanır, oysa cahil olan kazanmak için savaşmak zorundadır."

Cumhurbaşkanı bir ülkenin ordularının Başkomutanı'dır savaş durumlarında. Ve bu komutan beni ciddi şekilde endişelendiriyor. Çünkü öfkeli. Çünkü tahammülsüz. Çünkü herkesle kavgalı. Çünkü ölümleri basit ve sıradan gösteriyor. Onun için rakamlardan ibaret hepsi. Bizden 300 onlardan 3000. Biz mi yenmiş oluyoruz böylece?

Şehitler ölü değilmiş. Mitingi dinleyen halk alkışlıyor. Yozgat bu dönemde 7 si polis, 3 ü asker olmak üzere 10 şehit vermiş. O şehitlerin evlerine bir gitsin de anlatsın bunu çocuklarına. Babanız aslında ölü değil, bakın Kur'an ne diyor desin bir o çocuklara. "Peki babam ne zaman gelecek eve, eğer ölmediyse?" sorusuna ne cevap verecek?

Bu ülkede savaş var şu anda. Doğu patlıyor, Batı patlıyor. Onlar ölüyor, biz ölüyoruz. Piyasa keman yayı gibi gerilmiş. Herkes tünelin ucundaki ışığı bekliyor. "Bugün de ölmedik şükür" düşüncesi hakim İstanbul'dan Hakkari'ye herkeste.

Ve sen hiç birleştirici, sakinleştirici, kucaklayıcı olmuyorsun usta. Her defasında, bir ümit dinliyorum. Lakin anladım ki bu mümkün değil artık. Hep bağırıyorsun, hep bahanen var, hep mazlumsun, hep şikayetçisin, hep çok biliyorsun ama çok yanılıyorsun. Kırk yılın başında bi haklı çıkıyorsun, onda da kullandığın dil ucuz.

Bomba patlmış, 30 can gitmiş bir ülkeye "alma mazlumun ahını" diyorsun. Yıllardır Türkiye'de olmayan bir zibidinin kurmuş olduğu ağı kendi ellerinle bu ülkeye musallat edip şimdi işler sarpa sarınca demediğini bırakmıyorsun. PKK bir yanda, cemaat bir yanda, yandaşların diğer yanda.

Ben PKK değilim, ben cemaat değilim, ben yandaş da değilim. Benden hiç bahsettiğin yok. PKK yı öldüreceğiz, tamam. Cemaatin inine gireceğiz, tamam. Yandaşlar zaten kebap, o da tamam. Ee? Biz de oldukça kalabalığız be usta. Geri kalanlar da sırf senden olmadıkları için ya terörist ya vatan haini. Bu şekilde çözülüyor mu her şey? Planın ne? Stratejin ne? Hedefin ne? Savaş ne zaman bitecek? Bitecek mi? Nasıl bitecek? Sonra ne olacak? Hiç biri yok dilinde. Sadece o sonsuz öfken ve delikanlı ayakların. Delikanlı adamın bir söylediği bir söylediğini tutar en azından, sen de o da yok. Bir gün öyle diyorsun, bir gün böyle...

Dünkü taksi şöförü gayet keyifliydi seni dinlerken. Miting alanındaki halk da öyle...

Düşündüm;

Bunca can gitmiş, bunca şehit var. Bunca çocuk tecavüze uğramış, bunca kadın, bunca aile perişan olmuş...

Ve sen hala keyif verebiliyorsun ya bu insanlara...

Hangi kafayla, hangi ülkede yaşıyorsanız... o kafa ile o ülkede yaşamak gayet keyifli olabilirdi...

Lakin bu ülkede durum papaz, haberin olsun usta.


Tanıtılan Yazılar
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Henüz etiket yok.
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page