BİZ O KADAR KÖTÜ DEĞİLİZ...
Genç bir adam.. 16 yaşındaki Destina'nın bir akrabası. İsyan ediyor... Dininiz de, paranız da, Başkanlığınız da yerin dibine batsın diye paralıyor kendini.
Yeni akit hemen "bu adam kim" diye görüntü paylaşıyor. Duyarlı Müslümanları rencide etmiş garibimin isyanı.
Gencecik bir başka çocuk. Babası saçının kokusunu içine çekiyor fotoğrafta. Evlatçığı ODTÜ'de... boru değil, Elektrik elektronik Mühendisliği'nde okuyormuş. . Yavşak trollerin ya da yandaşların osurukları düğümlenir de yine de giremezler o bölüme, düşün. O çocuk da yok artık.
Bir fotoğraf daha. 2 arkadaş. Biri yukarıda bahsettiğim ODTÜ lü. Diğeri de aynı yaştaki arkadaşı. O da Ankara'daki diğer patlamada vefat etmiş. Öyle bir ülke düşünün ki, bir fotoğraftaki 2 arkadaş, gencecik, günahsız 2 çocuk 2 ayrı patlamada ölebiliyor artık.
Bir anne adayı. Yoğun bakımda şimdi. Karnındaki 6.5 aylık bebeğini kaybetmiş patlamada. Belki yaşayacak kendisi... Ya da nefes alacak sadece. Nefes alıp nefes verecek, biz yaşıyor diye mutlu olacağız. Her gece rüyasında doğmamış bebeği ile yüzleşecek. "Ne oldu anne? Ben senin kollarında olmalıydım şu anda... Neden buradayım? Neden yalnızım? Korkuyorum..." diyecek yavrusu... Sabah uyanacak ve hiç bir şey olmamış gibi hayatına devam edecek, öyle mi?
Buğra.. 19 yaşındaydı. Annesine otobüse bindim ben şimdi demiş en son telefonda. Anacığı ömrünün sonuna dek o otobüsün yolunu gözleyecek artık. O otobüs mahalleye her girdiğinde "belki bu sefer iner Buğra'm" diyecek... Ancak o otobüs hep Buğrasız geçip gidecek durağından...
Nusrettin ve Zeynep Başak... İkisi de Hukuk Fakültesi öğrencisi idi. Sevgiliydiler. O gün buluştular, belki geleceği konuştular, belki doğru meslek - yanlış ülke üzerine dertleştiler, belki sustular sadece, gözlerine bakıp birbirlerinin, henüz aşkı yeni tanımış kalpleri ve karınlarındaki kelebeklerle başbaşa geçirdiler o günü. Sonra öyle bir otobüse bindiler ki... inişi olmadı...
Bunların hepsi bugün gazetelerde okuduğunuzdan emin olduğum hikayelerden sadece bir kaçı... Yazmak istesem, tam 170 farklı hikaye daha var yazılacak... Hepsi de son 6 aya ait 170 farklı hikaye daha. Bunlar bildiklerimiz. Ya Doğu'daki hikayeler? Doğu'da ağlayan anacıklar, yavrucaklar? Zamanında Eşkiya ile, Kibar Feyzo ile ağlayıp gülmedik mi biz? Ne zaman düşman olduk bu kadar birbirimize? Acı ne zaman Doğu'da farklı, Batı'da farklı oldu?
Terörle yaşamaya alışacağız demiş kansız, haysiyetsiz, ciğersiz herifin teki. Yandaş gazeteciymiş. Alışmayacağız ulan! Niye alışacakmışım? Ne demek terörle yaşamaya alışmak?? Çok meraklıysan cehennem ol git Suriye'ye, Irak'a... Terör ile yaşamak istiyorsan git! Ben alışmayacağım... Biz alışmayacağız...
Tek korkum... Biz asla bunlar kadar kötü olamayacağız. Ben bu kadar kötü olamam... Bırak kan görmeyi, ufacık bir serçe hafif hüzünle çırpsa kanadını, gözlerim dolar anında benim... Bu kötülükle nasıl baş edeceğiz? Ozancan öldü, Berkin öldü, Özgecan öldü, Ali İsmail öldü... Biz bunca kötülükle nasıl yaşayacağız?
Güvendeyim butonu koymuş Facebook... Patlamada ölmediyseniz o butona tıklıyorsunuz... Böylece sevdikleriniz güvende olduğunuzu görüyor...
Ve sonra sokağa çıkıyorsunuz. Sevgilinizle buluşacaksınız... Veya tiyatroya gideceksiniz.. Veya ekmek alıp eve geleceksiniz... Veya sadece hava alıp döneceksiniz... Ta ki o inişi olmayan otobüse binene dek her şey sıradan, her şey normal olacak sizi için, aileniz için... Sonra bir patlama... Sonra karanlık... Hep karanlık... Siz bir ışığa yürürken, sizi sevenlerin dünyasında doğan hiç bir güneş o karanlığı aydınlatamayacak....
Sosyal medya hesabınızdaki "güvendeyim" mesajına bakıp ciğerleri yanacak...
Ve bizler, yani o bombada parçalanmayanlar, o patlamada ölmeyenler... O butona basmaktan, hala nefes alıyor olmaktan utanacağız.
Hayır...
O kadar kötü değiliz hiç birimiz...
Masum da değiliz...
Güvende de değiliz...
İyi değiliz...
İyi olmayacağız.